Öyle ben buradayım diye bağırmayan, şehrin kuytu bir yerine saklanmış İoki’de gizli bir ayin ritüeli gibi yemek saatinde müdavimler yavaş yavaş toplanıyor. İstinye Park’ın hemen yanından Sarıyer Caddesi yokuşundan aşağı indiğinizde meydanda sağda kalan mekan, teması gibi dekorasyonunu da Uzakdoğu esintileri ile oluşturmuş. Açık havada ufak bir giriş terası ve içeride özel gruplara rezerve ettikleri yer masalı bir odasının da olduğu İoki’ye kimono bile giyip gitseniz kimse yadırgamayabilir, çünkü misafirlerine o kadar Uzakdoğu ruhunu hissettiriyor.
Japon mutfağının çok yaygın olmadığı ve sayılı mekanda da dünya ortalamasının çok üzerinde hesapların ödendiği İstanbul’da bu kadar geniş menülü başka bir sushi restaurantı zor bulunuyor, üstelik fiyatlar lezzeti ile kıyaslanabilecek diğer mekanlara göre de daha uygun. Benim gibi favorisi çiğ balık olmayanlar için yengeçli, karidesli, avokadolu ve daha bir çok çeşitli roll’lerin yer aldığı menüyü okumak da hayatınızı zorlaştıran unsurlardan biri değil İoki’de.
Adı sushi restaurantı ama menüde Çin ve Tayland esintilerine de yer verilmiş, ilk keşif ziyaretimde tercih etmedim ancak müdavimi olabileceğimi hissettiren İoki’ye daha sonraki ziyaretlerimde mutlaka noodle’larından tempura’larından deneyeceğim. Ve tabiki zengin başlangıçlarından da.
Mekana adını veren ve New York’tan gelen şef Oki’nin (başındaki “i” harfi İstanbul’u temsil ediyor) elinden çıkan sushiler birer sanat eseri. Geri kalan tüm servis ekibi de oldukça sempatik ve yardımcı. İkinci şubesi Kandilli’de olan mekan popüler caddelerden birinde değil de böyle şehirde saklı kalmış lezzet durağı olması ile de gönlümü çaldı. Belirli bölgeler için eve servis uygulaması da var ancak üşenmeyin ve bu atmosferi yaşayarak sushilerinizi tadın derim.